Klasik müziğin ‘Romantik Nüanslar’ı seyircisiyle buluştu: ‘Seyirci kendinden bir parça buldu’

Klasik müziğin ‘Romantik Nüanslar’ı seyircisiyle buluştu: ‘Seyirci kendinden bir parça buldu’

Piyano sanatçısı Selin Üge ile viyola sanatcısı Deniz Yücel’in sunduğu konser, 27 Nisan’da Kadıköy Belediyesi’ne bağlı olan Yeldeğirmeni Sanat’ta gerçekleştirildi. Geçmişte Fransız Katolik Kilisesi olarak hizmet veren binada tarihle iç içe düzenlenen konserde, Erken Romantik Dönem’den Geç Romantik Dönem’e uzanan seçkin eserler seyircisi ile buluştu.

Viyolanın solo bir enstrüman olaran yeni keşfedilmeye başlandığı dönemde, zamanın Belçikalı kompozitörü olan Henri Vieuxtemps’ın bestelediği viyola-piyano sonatı da yer aldı. Konserde ayrıca, klasiklerden Franz Schubert’in ‘Arpeggione Sonat’ı ile Max Bruch’un lirik ezgilerinden oluşan Romanze’da performe edildi.

Sputnik mikrofonlarına konuşan piyanist Üge ve viyola sanatçısı Yücel, etkinliğe hazırlık sürecine dair detayları ve konser sırasında yaşadıklarını anlattı.

‘Küçük çocukların da aileleriyle birlikte gelerek ön sıralarda oturması çok hoşuma gitti’

Üge, özellikle Kadıköy ve Yeldeğirmeni seyircisinin klasik Batı müziği ya da Caz konserleri gibi bu tipteki etkinliklere çok ilgili olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı:

“Hiç kaçırmadan dört gözle bekliyorlar. Bunu biliyorduk. Bizim de salonun doluluğu ramazan olmasına rağmen yüzde 80 oranında doldu. Herkesin çok severek dinlediğini fark ettim bu da bizi çok mutlu etti açıkçası, sıcak bir ortam oldu. Özellikle küçük çocukların da aileleriyle birlikte gelerek ön sıralarda oturması benim çok hoşuma gitti. Hiç ses etmeden pür dikkat dinlediler. O yaşlardaki çocukların bu şekilde yönlendirilmesi aileleri tarafından da çok hoş çünkü ‘ağaç yaşken eğilir’ sözünü bana hatırlattı. Çok sesli müziğe küçük yaşlarda alışıldığı zaman, ileride en azından iyi bir dinleyici olmak ya da profesyonel hayata adım atılmasının önünde hiçbir engel olmuyor. O yüzden çocukların bu tarz konserlere gelmesi veya getirilmesi de çok doğru bir yaklaşım. Zaten fark ettim ki, seyirci de çok tatlı, içtendi, candan ve bilgiliydi.”

‘Romantik dönem zaten hem sevginin hem hüznün hem ihtirasın bir bütünü, seyirci de kendinden bir parça buldu’

Geri dönüşlerin olumlu ve mutluluk verici olduğunu söyleyen Üge, “Zaten bizim konserimizin adı ‘Romantik Nüanslar’dı. Romantik dönemin ilk, orta ve son dönemlerini kapsayan bestecilerden oluşuyordu. Repertuvarın dizilişi de Romanze ile başlayıp iki tane sonat ( Schubert ve Vieuxtemps) ve sonunda da bir liedle bitiyordu. Bu da insan için romantik dünyasının dönemler açısından da ne şekilde geliştiğini ve farklılıklar gösterdiğini anlattı esasında. Schubert’in daha bir klasik olan romantik üslubunun üzerine Vieuxtemps’ın daha farklı bir çılgınlıkta, Kreisler’ın çok daha akışkan bir ifadeyle kendini ifade etmesi ufak ama belirgin farklılıklardı. Romantik dönem zaten hem sevginin hem hüznün hem ihtirasın bir bütünü. Hayatın daha içerisinden gelen, bize daha yakın olan bir dönem diyebilirim. Dolayısıyla güncelliğini şimdi de koruyor. Seyirci de kendinden bir parça buldu diye düşünüyorum’ dedi.

‘Tamamen müziğe kendinizi bırakıyorsunuz, o anda notaları ve tuşları değil sadece müziği düşünüyorsunuz’

Konserde ilk tuşa bastığı andan itibaren artık müziğe teslim olduğunun altını çizen Üge, “Tamamen müziğe kendinizi bırakıyorsunuz. O anda notaları ve tuşları değil, sadece müziği düşünüyorsunuz. Zaten hazırsınız. Sadece güzel bir müzik yapmayı ve bunu çevrenizle paylaşmayı düşünüyorsunuz. Çünkü aksi halde birçok şeyi aynı anda düşünmeye çalışırsanız konsantrasyonunuz da bundan olumsuz etkileniyor. O yüzden biz de ‘şimdi müzik’ diyoruz ve o şekilde performansımızı da sergiliyoruz. Tabii ki solo konserle duo (ikili) veya trio (üçlü) konserlerde ayağınız hep frende olmak zorunda çünkü sadece kendinizden sorumlu değilsiniz, karşınızdakinden de sorumlu oluyorsunuz. Çünkü ikinizin de ayrı bir notası var ve uyum çok önemli. Birbirinizi çok iyi dinlemeniz gerek. Bu solo konserlerden birinci farkı. Tabii konser öncesinde ne kadar çok pratik yaparsanız başarı şansınız çok daha yüksek oluyor bu da bir gerçek” şeklinde konuştu.

‘Yeni arkadaşlıklar ve dostluklar kurduk, bu da işin güzel tarafı oldu’

Viyola sanatçısı Yücel ile son bir buçuk ay prova yapabildiklerini aktararak şunları söyledi:

“Çünkü arkadaşım farklı bir şehirden gelip gidiyor. Ayrıca İstanbul’da da uzak bir yerde kalıyor. O yüzden baya yoğundu. Sanırım 4 ya da 5 prova yaptık. Hep aynı yerlerde de prova yapmadık, o da benim için farklı piyanolarda çalmak anlamına geldi. Benim için ilginç bir deneyimdi. Yeni arkadaşlıklar ve dostluklar kurduk, açıkçası bu da işin güzel tarafı oldu.”

‘Öğrencilerimizle rollerimiz değişti, bu sefer onlar seyirci oldu, o yüzden konservatuvar öğrencileri açısından da ayrı bir deneyimdi’

Son olarak öğrencilerinin de konsere geldiğini söyleyen Üge, “Onların önünde çalmak ayrı bir durum yarattı. Onlar bu sefer seyirci kısmındaydı. Biz hep sınavlarda seyreden ve dinleyendik, roller değişmiş oldu. Güzel bir duygu tabii ki bu da. Konserden sonra öğrencilerle konuşmak, kritik yapmak ya da sordukları soruları cevaplamak güzel bir his. Sonuçta onlar da bu parçaları bir zaman sonra çalacaklar. O yüzden konservatuvar öğrencileri açısından da ayrı bir deneyim ve interaktif bir durum ortaya çıkarmış oldu” dedi.

‘Performans sırasında eserleri bir tiyatro eseri gibi kurguluyorum’

Viyola sanatçısı Yücel de, işin sahnede nasıl olduğunu gösterdiklerinden ve bestecilerin eserlerini canlandırdıklarından dolayı öğrencilerin bizzat hocalarından görmesi açısından örnek teşkil ettiğini belirterek şunları ifade etti:

“Repertuvar seçimi ile her provada keyif verici müzikal dokunuşlar, eseri ve piyanistle birbirimizi tamamlamak açısından önemliydi. Bu etkileşimi seyirciyle birleştirmek de onları müziğe katan önemli bir etkendi. Performans sırasında eserleri bir tiyatro eseri gibi kurguluyorum. Coşkusu sevinci hüznü ile eserin içinde harmanlayarak bir kurgu oluşturuyorum. Konserleri eserlerin kendisi zaten başlı başına kurgunun kendiydi. Kadıköy’ün seyircisi her zamanki gibi önyargısız açık yürekli ve sıcak kalpliydi. Bu da insanı rahatlatan samimi bir geçirgenlik sağlıyordu.”